Ankara, şehirde yaşayanlar için uzaklara gitmesi mutluluk veren ama çok da ayrı kalınamayan bir şehir. Şehrin çoğu sakini buradan ayrılmanın, daha renkli veya huzurlu bir yerde yaşamanın hayalini kurar; çoğu zaman da sonuca ulaşamadan mevcut yaşamlarını devam ettirir.
Ben de Ankara'yı seven ama farklı yerleri her gördüğümde neden hala Ankara'da olduğumu kendime soran biriyim. Yine bu sorunun kendini göstereceği bir yolculuğa çıktım: Ankara-Muğla yolculuğu
Karayolu ile yaklaşık 600 km uzunluğa sahip olan bu yol, molalarla birlikte 11 saatte tamamlandı. Yaz sıcağı, pandemideki kısıtlama saatleri, bilinmeyen yollardan oluşan rota gibi faktörlerle birlikte yolculuk süresi ancak bu kadar olabildi. Belki Denizli sonrası yol kalitesi daha iyi olsa yolculuk kısalabilirdi. Ama asıl zevkli kısım bu kalitesi düşük, manzarası güzel bölümde başladı.
Rota ile ilgili önemli kısımlardan biri dinlenme noktaları. Biz yolculuğumuzda mola için Afyon ve Denizli şehirlerini seçtik. Zaten Ankara'dan çıkınca kısa bir Eskişehir sınırlarına teması saymazsak (Sivrihisar ilçesinde) Afyon ve Denizli ilçelerinin ardından Muğla sınırlarına giriliyor. Afyon'da yol üzerinde yer alan Afium ve Özdilek tesisleri mola için en çok tercih edilen yer oluyor. Sucuk ekmek ve ekmekli kadayıf yemeden yola devam edilmesi önerilmiyor. Denizli'de ise seçenekler biraz karışık. Şehir merkezinde ve anayol üzerinde farklı lezzetler yer alıyor. Bizim tercihimiz rotamızı bozmadan uğrayabileceğimiz, şehir karmaşasından uzak bir konum olan Cankurtaran'da yer alan Muhtar'ın Yeri oldu. Tandırının meşhur olduğunu öğrendiğimiz bu mekanı açık havası ve manzarasıyla birlikte ayrı bir beğendik.
Muhtar'ın Yeri'ndeki lezzet molasından sonra yolculuğun sıkıntılı süreci başladı. Daha eski bir yol ile devam edilirken kimi yerlerde çift yönlü yollardan giddilmesi, kimi yerlerde ise bitmek bilmeyen virajlardan geçilmesi nedeniyle yolculuğun zorlu etabını bu bölüm oluşturdu. Özellikle Muğla il sınırından itibaren bol yeşilli yamaçların arasından kıvrılan yollarda devam etmek gerekti. Gökova'ya inen, rakımın bir anda oldukça fazla azalmasını sağlayan ve bir yamaçta zikzaklar çizerek tepeden aşağı ulaşmayı sağlayan kısım ise en tehlikeli bölümdü. Marmaris'e devam ederken sosyal medyada sık karşılaştığımız "en zor tercihlerin tabelası" karşımıza çıkmasıyla derin nefes alıp hedefe yaklaştığımızı hissettik.
(En zor tercihlerin tabelası)Muğla gezimizin 2. ayağında datça yolculuğu yer aldı. Marmaris- Datça arasında da değişik tecrübeler yaşatan bir yol bulunmaktaydı. Yine sayısız tepeler arasından kıvrılarak ilerleyen ama yolun sağı ve solu her zaman eşsiz manzaralardan oluşan bir yoldu.
Datça yarımadası fiziki yapısı itibariyle sayısız girinti çıkıntılara sahip, kimi yerinde kuzeyi ile güneyinin arası bir kilometre kadar kısa mesafeden oluşan bölge. Bir de ülkedeki en hareketli fay hattını içeren yerlerden biri olması nedeniyle yolu türlü engeller barındırıyor. Ancak kimi zaman kuzeyde ege denizini, güneyde akdenizi gördüğümüzde yolun zorlukları kendini unutturabiliyor. Datça yarımadası ege ile akdenizin kesişim noktasında yer alıyor.
Yolculuk zahmetli ancak hedefe ulaşıldığında karşılığını fazlasıyla alabilmek mümkün. Bu bölgeyi tanıma, görme ayrıcalığı için düşünmeden çıkabilecek bir rota.


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder