2020 her bireyde derin yaralar bırakarak ilerlemeyi sürdürürken, yılın bitimine doğru ülkemizdeki felaketleri ardı ardına yaşıyoruz. İzmir depremi ve ekonomimizin giderek daha fazla çıkmaza girmesi bunların şimdilik son örneklerini oluşturuyor. 2020'den kurtulmaya gün sayarken, tüm medyamızı kilitleyen son gelişme ise ABD seçimleri oldu. Etkisi aylar öncesinden başlayan bu seçimin 3 Kasım tarihi itibariyle geride kaldı.
Seçimin ilk aşamalarından itibaren, ülkemizdeki yayın organları canlı yayınlarla gelişmeleri anlık olarak bize ulaştırdı. Tüm olaylar, son dakika gelişmesi olarak karşımıza getirildi. Gazetelerde yazarlar köşelerinde günlerce bu seçime yer verdi.
Biden mı, Trump mı? Biden seçilirse ABD - Türkiye ilişkileri nasıl olur? Trump kaybederse sonuçları kabul edecek mi? ABD seçimleri kaç aşamadan oluşur? Seçimler neden demokratik değil? Kırsaldan gelen oylar nasıl etkisi olur? Sayımlar, sandıkların korunması, kedi, trafo...
Farkında olmadan bir anda kendi ülkemizde gerçekleşen bir seçim atmosferi içerisinde kendimizi bulduk. Eyaletlerden gelen sonuçları kendi şehrimiznden gelmişçesine takip ettik. Trump'çı ve Biden'cı yorumcuları karşı karşıya getirip taraf olduk. Yer yer gerildik, sonuçlardaki ufak değişimlerle mutlu olduk.
Peki ama neden bizden kilometrelerce uzaktaki bu ülkenin seçimine bu derece önem verdik?
ABD'nin Afrika'daki veya Orta Amerika'daki bir sömürgesi olsak bu ilgimiz daha anlaşılır olacak. Ama işin tuhaf tarafı ne o ülkeler ne de ABD ile yoğun ilişkileri olan batı ülkeleri veya küresel mücadele içinde olduğu Çin veya Rusya toplumu, seçimlere bu şekilde ilgi göstermedi.
İçinde bulunduğumuz tüm olumsuzlukların, karşılaştığımız felaketlerin etkisini azaltmada dış devletlerden beklenti içerisinde olma hali, asla kabul edilmemesi gereken bir durum olur. Kendi ayakları üzerinde durabilen, kendine yeten ve başkalarının yönetici seçimlerine bu kadar önem vermeyen günlere ulaşmamız ülkemiz için oldukça önemli.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder